Çocukluğumdan beri dar mekanlardan sıkılır ve bu tür yerlere girmeyip kaçardım. İleri yaşlarda bunun bir hastalık olduğunu anlamış, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım.
Oysa ki o dar yerlere, şimdi ister istemez girecektim.
Evet doğru bildiniz. Feo halkının hayranlığını kazanmak için kendi ininde Kemikten Ejderha'yı öldürmek zorundayım. Bu efsanevi yaratık karşısında her ne kadar korkudan tir tir titreyeceğimi bilsem de ideallerim uğruna bunu yapmak zorundayım.
Bu amacım doğrultusunda aldım elime meşalemi ve çok düşünmeden dehlizden içeriye doğru adımımı attım. Hayatımda buradan daha kötü hiçbir yer görmediğime yemin ederim. İçerisi farelerin tozla birleşmiş iğrenç kokusuyla doluydu. Etraftaki barut fıçıları elimdeki meşaleye göz kırpıyordu. Koridorda ilerledikçe buraya daha önceden gelip şansını denemek isteyenlerin kemiklerine denk geliyordum. Her yer onlarla doluydu ve ben her adımımı attığımda bir tanesinin kemiğine basıp çatırdamasın daha da tedirgin oluyordum.
Belki de buraya tek başıma gelmek bir hataydı. Belki de yanımda duracağını bildiğim, sevdiğim bana yardım edebilecek dostlarımdan birkaçıyla buraya gelmeliydim. Ama hayır bunu tek başıma yapmalıydım ki insanların gözünde başkasının yardımıyla değil de Kemikten Ejderha'yı tek başına öldüren şampiyon olmalıydım.
Bu düşünceler arasında kasvetli koridorlarda ilerlerken bir yaratığın nefesini duymaya başladım. Ondan gelen koku o kadar kötüydü ki miğferimin içine kusmamak için kendimi zor tuttum. Evet ejderha karşımda ve bana bakıyordu. Buraya neden geldiğimi anlayacak kadar zeki bir yaratıktı bu.
Artık bu işin sonunu getirmeliydim ve kararlıydım. Savaş naraları eşliğinde yaratığa hücum etmeye başladım. Ama o yerinden kalkmaya tenezzül bile etmeden sadece bir kuyruk darbesiyle beni oradaki kütüphanenin raflarına yapıştırmayı başarmıştı bile. Bu darbenin şokunu atlatıp kendime gelmem çok uzun sürmedi. Hemen yeniden doğruldum ve bir sonraki kuyruk darbesinden hızlıca sıyrılarak yaratığın dibine gelmeyi başarmıştım bile. Hiddetle haykırarak dev baltamı yaratığın bacağına indirmeyi başardım ama o da ne yaratıkta tek bir çizik bile oluşmamıştı. Şaşkınlıkla bir darbe daha indirdim ama nafile bu durum sadece ejderhayı daha çok sinirlendiriyordu.
Bu durumdan sıkılan ejderha yattığı yerden doğruldu ve bütün haşmetini gözlerimin önüne sundu. Ben nasıl bir düşünceyle bu yaratığa kafa tutmak istemiştim ki. Hem de içim bu kadar korku doluyken. Oysa bu durum ejderhanın umrunda bile değildi. Bir pençesiyle beni yatırdı üstüme doğru eğildi. Sadece bir sonraki kurbanının yüzünü iyi görmek istiyordu. İstediğini elde ettiğini fark ettikten sonra acımasızca içinden gelen bütün alevi üstüme üfledi.
Alevler bana yetişmeden hemen önce olduğum yerden fırladım. Evet bu sadece kötü bir rüyaydı. Hem bu rüyanın şiddetiyle hem de damarlarımda dolaşan lavın etkisiyle terler içinde kalmış, susuzluktan ölmek üzere bir durumdaydım. Biraz kendime geldikten sonra hemen Bilgin Flavviy'in yolunu tuttum. Kendisine olan bitenleri anlattıktan sonra bu kabusun anlamının ne olduğunu sordum. Karşılığında aldığım cevap ise beni bir hayli şaşırtmıştı. ''Bir dahakine Korkusuzluk İksirini içmeyi unutma''...